Türkiye’deki üniversite saysının 200’ü geçtiği, öğrenci sayısının 8 milyona yaklaştığı bu dönemde üniversitelerde verilen nitelikli eğitim, akademisyen eksiği, mezun üniversitelilerin istihdam olanağı konuları gibi sorunlar masaya yatırılmak durumunda. Üniversite sayımızın artması her ne kadar olumlu bir durum olarak görünse de mezunların mesleki yeterlilikleri ile ilgili eksikleri iş hayatında sürekli dile getiriliyor. Örneğin mimarlık ofisleri yeni mezun mimarlar yerine teknikerleri işe almayı tercih ediyor ya da tercih eden ofisler ise yeni mimar arkadaşların verimlerinden şikâyet ediyor, kendilerini bir nevi stajyer olarak görüp, mesleğe hazırlama konusunda ciddi mesailer harcadıklarını belirtip, maddi olarak çok düşük rakamlarla iş olanağı sunuyorlar.
Her yıl YÖK tarafından gönderilen öğrenci kontenjanı ile ilgili rakamlar üniversitelerin talep ettiğinden çok daha fazla. Üniversitelerin bulunduğu şehirlerin bölgesel kalkınmasına, ticaret hacmine olumlu katkıda bulunduğu bir gerçek fakat üniversite potansiyelini bu şekilde görmek ve değerlendirmek önemli bir yanlış gibi görünüyor. Gelişmiş ülkelerde, üniversitelerin açılması bir o kadar zor ve eğitimi yapılan meslek çeşitliliği on binlerin üzerindeyken, ülkemizde her yıl onlarca üniversite açılması ve eğitimli meslek çeşitliliğimizin diğer ülkelere göre çok daha düşük kalmasına müdahale edilmesi gerekiyor. Piyasanın ihtiyacından daha fazla mimar üretmek diplomalı işsizler sayısının artmasına katkıdan öteye geçemiyor.
Pamukkale Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümü’nün kadrolu öğretim üyesi sayısı 4 akademisyenden oluşuyor. YÖK tarafından belirlenmiş öğrenci kontenjan sayısı ise 70 ve yatay geçişler, ek kontenjanlarla birlikte bu rakam 100’ü buluyor. Bu demek oluyor ki, hemen her sene 100 mimar daha mezun olacak. Mimarlar odasının kuruluşundan bu yana şehirde kayıtlı mimar sayısı yaklaşık 400 iken, her yıl yaklaşık 100 mimar daha piyasaya atılacak ve bu yeni mezun mimarlarımızın durumu ne olacak merak ediyorum.
Sistem ihtiyaçtan daha fazla mimar üretirken, aynı sektörde işçi ve usta bulamıyor olmak da işin ilginç tarafı. İnşaat firmaları en çok, kaliteli işgücü, nitelikli işçi ve usta bulamamaktan şikâyetçi durumdalar. Kalifiye demirci ustası, kalıpçı, alçı sıvacı, marangoz, pencere doğramacısı bulmak bu kadar zor iken onlarca mimarın asgari ücrete yakın rakamlarla piyasada çalışıyor olması çok düşündürücü bir durum. Yani özetle, yapı sektörünün şu anki koşullarıyla bu kadar üniversite mezununa ihtiyacımızın olmadığı görülmekte. Yeterli sayıda öğretim üyesi olmayan fakülteler, kaliteli eğitim alamayan öğrenciler, iyi yetiştirilmemiş mezunlar, kötü piyasa koşulları ve onlarca üniversiteli işsiz mimar…
Bir diğer önemli husus, meslek seçimlerinin nasıl yapıldığı ile ilgili. Bizim zamanımızda önce istediğimiz mesleği seçer, tercihleri buna göre yapar ve sınava girerken, bu dönemde artık öğrenci önce sınava giriyor ve aldığı puana göre mesleğine karar veriyor. Aldığı puana yakın üniversite ve meslek seçimini yapabiliyor. Bu sistem, bana göre kişinin olmak istediği mesleği seçebilme hevesinin önünü kesiyor, sınav başarı puanına yakın bölüm seçimi, bilinçsiz, zorlama, mesleğini sevmeyen mezunlar yaratmanın yolunu açıyor. Bir diğer meslek seçim kriteri ise üniversitenin fiziki yakınlık durumu. Aileler öncelikle ekonomik kaygılar, ulaşılabilirlik gibi kriterlerden ötürü yaşadıkları şehre yakın şehirlerden seçiyor çocuklarının mesleğini. Pamukkale Üniversitesi Mimarlık Fakültesi genel olarak Denizli ve yakın çevre iller Aydın, Muğla, Antalya, Uşak, Burdur, Isparta’da ikamet eden öğrenci profilinden oluşuyor. Mimarlık mesleğini neden seçtiğine dair sorulan soruya “memleketime yakın olduğu için” cevabı veren öğrenci profili ile çalışmak özellikle mimarlık mesleğinde akademisyenler için gerçekten zor. Yaptığı işi sevmeyen mimar adayları için de gelecek iş hayatı çok iç açıcı değil.
Dr. Öğr. Ü. Halit Coza