‘Deniz kenarında yapmayalım şu işi.’ dedim. Dün gibi hatırlıyorum. Diğerleri bana pek kulak asmadılar. ‘Denize gireceğim diye taşkınlık yapanımız çıkar. O kafa ile bir de bunun derdine düşmeyelim.’
Yıllarca anlatıp güleceğimiz o günün planlamasında söylemiştim bunları. İzmir, Karataş Lisesi 3. sınıf öğrencilerinden dört kafadar delikanlı olarak hayatımızda ilk kez içki içeceğimiz günün planını yapmaktaydık. Nedense o zaman yine azınlıktık. Tıpkı şimdiki gibi… Öğretmenlerin ve öğrenci arkadaşlarımızın tam anlayamadığı şeylerdik. Bizim uslu olduğumuz asla söylenemezdi. Öğretmenlerimizin örnek olarak gösterebileceği tiplerden hiç değildik. Aynı zamanda çalışkandık. ‘Hababam Sınıfı’ geleneklerine göre yaramaz olan her gencin derslerinin kötü olması ve dersleri iyi olan çocukların ise biraz garip olmaları gerekliydi. Dördümüzde o zamanın normlarına göre ya takdirlik ya da teşekkürlük öğrencilerdik. Etrafımıza zarar veren tiplerden değildik. Ama gülüp eğlenmek için gerekirse okuldan kaçılır gerekirse azar işitilir gerekirse ufak yalanlar söylenirdi ve sonunda mutlaka mutlu anlar gelirdi.
Her ne olduysa oldu ve bir gün içki içip sarhoş olmamız gerektiğine karar verildi. Görev taksimi hemen yapıldı. Buzluğu kim getirecek, ne içilecek, kim ne alacak, nerede olacak hepsi kısa sürede belli oldu. Tahminen lise 3 bitmişti ve Üniversite sınavına girmiş sonucunu bekliyorduk. Viski içmeye karar verdik. Birimiz sek içemeyeceğimizi söyledi. Diğerimiz soda ile içmeyi önerdi. Bir diğeri çikolata dedi ama İzmir’in 40 derece sıcağında eriyeceğine karar verdik. Birisi kola dedi, birisi güldü, birisi düşündü, birileri tamam dedi hepimiz heyecanlandık..
Cumartesi öğlen 13:00’da malzemelerle Fahrettin Altay Meydanında buluşmaya karar verdik. Çeşmealtı’nda Polis kampının yakınındaki bir kayalık arazide, deniz kenarında görevimizi yerine getirecektik. İşte bu plan kesinleştiğinde söyledim. ‘Deniz kenarında yapmayalım şu işi. Denize gireceğim diye taşkınlık yapanımız çıkar. O kafa ile bir de bunun derdine düşmeyelim.’ Arkadaşlarımdan pek emin değilmişim demek ki. Babamın sözleri hep aklıma geliyordu. Alkol bazı insanları çok değiştiriyormuş, rezillik çıkaranlar, taşkınlık yapanlar, gülenler, oynayanlar, ağlayanlar oluyormuş. Bu sebeple içki sofrasına herkesle oturulmazmış.
Önce ailelere durum anlatıldı. Bir kaç cılız itiraz geldi. Ama kabul ettiler. Onları şimdi çok iyi anlıyorum. Neden kabul etmesinler? Ne yapacağımızı, nerede nasıl yapacağımızı en ince ayrıntısına kadar anlattık. Bence bundan daha rahatlatıcı bir durum olamazdı herhalde. Kanları kaynayan bu delişmenlere izin vermeseler belki de gizli gizli yapacağımızı düşünmüş olmalılar. Yapardık muhtemelen.
Viski’yi Ümit aldı.Buzluk Bahadır’dan geldi.Devrim en uzaktan gelecekti. Ona görev vermedik. Ben kolaları aldım. Tam 3 tane litrelik kola. Bir tanesi de boş olmak üzere 4 şişe. Kolaları akşamdan dolaba koydum. Şimdi o şişelerden yok. Eskiden metal kapaklı litrelik cam şişeler vardı. Bu kolanın tadı başka olurdu. Cam genleşemediği için gazı kaçmazdı. Plana göre viski de soğuk gelecekti. O cumartesi Fahrettin Altay meydanında buluştuğumuzda hava çok sıcaktı. Herkes getirdiğini çıkardı.Tenha bir yerde önce 3 şişe litrelik kolayı 4 şişeye pay ettik. Daha sonra üstlerini viski ile doldurduk. Hepsini buzluğa yerleştirdik. Hava gerçekten çok sıcaktı.
Bir j9 minibüse bindiğimizi ve arka sıraya oturduğumuzu hatırlıyorum. Arkadaşlarıma dedim ki: ‘ Şu işi deniz kenarında yapmasak iyiydi. Ya taşkınlık yaparsak. Denize gireceğim diyen çıkarsa ne yapacağız? Zaten sarhoş olacağız..’ Sonra bir güzel kız bindi dolmuşa. Laflar uçup gitti. Bir rüzgar esti camdan, kızın saçları uçuştu. Bizde onunla beraber uçuştuk. Hava çok sıcaktı.
Yaklaşık bir saatlik yolculuktan sonra Polis kampının yanındaki kayalıklara varmıştık. Terlemiş, acıkmış, susamış, heyecanlanmıştık. Önümüzde yaşayacağımız hayatın boş sayfaları, arkamızda çocukluğun tatlı anıları, karşımızda İzmir’in güzel denizi, elimizde viski-kola şişeleri ile önce birbirimize sonra şişelere baktığımızı hatırlıyorum. Birde havanın gerçekten çok sıcak olduğunu.. Bu kadar susamış ve acıkmış olacağımızı neden akıl etmemiştik bilemiyorum.
Nihayet kolaların kapakları açıldı ve buz gibi viski kola öğlen güneşinin altında limonata gibi içildi. Aklımda bu merasimin ilk yarım saati hayal meyal var. Kesintisiz olarak hatırlayabildiğim kısım ise hava karardıktan sonra başlıyor. Bu zaman dilimi içerisinde arkadaşlarımdan birinin kayalar üzerinde birikmiş bir su birikintisi üzerinde yüzmeye çalışması flashback olarak gözümün önüne geliyor.Gözlerimi açtığımda güneşten her yanımız kavrulmuş, hava kararmış durumdaydı. Şişelerin hepsi boştu. Hala sarhoştuk. Ama evlerimize geç kaldığımızın farkındaydık. Bitkin bir halde kayalıklardan yola doğru hareketlendik. Hiç konuşmuyorduk. Dolmuş bulamadık. Sonunda bir taksi geldi. Pazarlıktan sonra adam hepimizi evine bırakmayı kabul etti. İlk önce Bahadır ve ben inecektik. Sonra Ümit ve Devrim inecekti. Birimiz arabanın içine birimiz ise camdan dışarıya kustu. Ben kusmadım ama kendimi ömrüm boyunca hiç bu kadar hasta hissetmemiştim.
Taksiden indiğimizde Bahadır’ın buzluğu yerde sürüyerek karşıya geçişini hiç unutamıyorum. Ne sağına ne soluna bakmıştı. O kadar acınacak bir haldeydi ki trafikteki arabalar durup yol verdiler. Tişörtünün yarısı şortunun içinde, saç baş darmadağınık, içinde bir-iki boş kola şişesi olan kapağı açık bir buzluğu yerde sürükleyerek Güzelyalı Polis lojmanlarının yolunu tuttu. Buzluğun kapağı diğer kolunun altındaydı.
O gece ailelerimiz sessizce bizi karşıladılar. Geç kaldığımız için biraz meraklanmışlar ama eve dönmemiz sebebi ile rahatlamışlardı.
Bugüne kadar kayalıklarda olanları hiçbirimiz net olarak hatırlayamadık. Uzunca bir süre kola bile içemedik. Kokusunu duyduğumuzda midemiz bulanıyordu. Olaydan bir kaç gün sonra buluştuğumuzda öğrendiğim şeyler ise beni çok şaşırttı.
Hepsi aynı şeyi söylediler. İnanması güç..Sarhoş olup denize girmelerinden korktuğum arkadaşlarım gerçekten de denize girmişlerdi. Ama ne yazık ki beni kıyıya dönmeye ikna etmek için girmişler. Söylediklerine göre ‘Eğer bana yaklaşırsanız daha da açılırım!’ diye bağırıyormuşum.
Ben de ‘Demedim mi ben size? Bak gördünüz mü? İşte birimiz taşkınlık yapmış!’ diye bağladım konuyu. Haklı olduğuma kanaat getirip sustular. Bir daha hiçbir zaman bu kadar sarhoş olmadım ve babamı söylediği gibi içtim hep.