Anasayfa / Genel / Daha Güzel Bir Denizli İçin
Daha Güzel Bir Denizli İçin

Daha Güzel Bir Denizli İçin

Fotoğraf © Serdar Yağcı

Bu yazı “Denizli Daha Fazlasını Hak Ediyor“ adlı yazımın devamı niteliğindedir.

New York’ta yüksek gökdelenlerin altında yürüyorum. Bir gökdelenin girişinde 30×20 cm. boyutlarında granit bir taş üzerine yazılı tanıdık bir marka gözüme çarptı. Microsoft. Anlaşılan bu devasa binada Microsoft’un New York merkezi bulunmaktaydı. Bir Denizlili olarak koskoca Microsoft’a o kadar küçük ve mütevazi levhayı hiç yakıştıramadım doğrusu. Ne de olsa 2010 yılındaki toplam geliri 62 milyar dolar olan bir şirketti. İstese gökdelenin her bir yüzüne 150 metre uzunluğunda  “I Love Microsoft” yazdırabilirdi. Bunun bir bedeli varsa da öderdi. Gökdelenin yöneticisi huysuz mu çıktı? Gider gökdeleni satın alırdı. New York’ta görüntü kirliliği yaratacak, Manhattan’ın silüetini bozacak hiçbir şeye izin verilmez. Kapitalizmin kalesinde bile bunu parayla başaramazsınız, Times Square meydanı hariç. Denizli’de ise bir gün birisi dükkan açar. Yeri belli olsun diye bir levha koyar vitrininin üzerine. Bunu gören başkası dikkati kendi üzerine çekmek için daha büyüğünü hazırlar, bir başkası fosforlu yeşilli, daha renklisini koyar, bir başkası hem büyük, hem rengarenk, hem de ışıklı, lunapark gibi yanar dönerli bir başka levha hazırlatır. Bu görüntü kirliliği mücadelesi böyle sürer gider. Olan Denizli’ye olur.

Şimdiye kadar tüm Dünya’da onlarca şehir gezdim. Kuzey Afrika’daki Fas, Tunus gibi ve Orta Doğu’daki İran, Suriye gibi müslüman ülkeleri de gezdim. Hiçbirinde Denizli’deki kadar çirkin bir yapılaşmayla, başarısız bir mimariyle karşılaşmadım. Değerli mimarlarımız bu tesbitimi onaylamakla birlikte genelde kendi yaptıkları eserlerin başarılı ve güzel mimari örnekler olduklarını dile getiriyorlar. Ancak güzellik kalabalığın içerisindeki bir nesnenin tekbaşına güzel olmasıyla sağlanamaz. Bir insanın sadece burnunun güzel olması onun tamamıyla güzel olacağını garanti etmez çünkü güzellik ahenktedir. Tek başlarına değerlendirildiklerinde çirkin olan birkaç nesneyi yanyana ahenkli bir şekilde getirdiğimizde güzeli elde edebiliriz. Öte yandan yalnız başlarına güzelmiş gibi görünen yeşil bir binanın yanına yine yalnız başına güzelmiş gibi görünen kırmızı bir bina koyarsanız çirkin bir görüntü elde edebilirsiniz. İşte bu yüzden Dünya’nın marka şehirlerinde insanlar evlerinin dışını kendi kafalarına göre boyayamazlar. Çünkü ev bize ait olsa da evin dış görüntüsü kamu malıdır. Bu durum, evin içinde pijamayla dolaşırken evin dışına çıktığımızda beden bizim olsa da toplumun ahlak anlayışına uygun şekilde giyinmemiz gerekmesine benzer.

Halep’teyim. Burada da her eski şehirde olduğu gibi şehir merkezinde bir kale var ve içerisinde eski Halep yer alıyor. Eski Halep’te ev yapımında kullanılan malzeme o yörenin toprak rengindeki bir çeşit tuğla. Ancak Halep doğal olarak yıllar içerisinde genişlemiş, kendi sınırlarını aşmış. Buna rağmen yeni Halep’te yapılan istisnasız tüm binaların dış cephesinde yine aynı toprak rengindeki tuğla kullanılmış. Evlerin tarzlarında farklılıklar görülse de dış renklerindeki bu birliktelik görüntü kirliliğini bir nebze olsun azaltıyor. Çünkü beynimiz yanyana duran aynı renkteki iki nesneyi tek bir nesne olarak algılar. Bu yöntem, aslında bizi rahatsız etmesini beklediğimiz dış cephelerdeki bazı çirkinlikleri gözümüzden saklar. Benzer bir yöntemle Fas’ın Chefchaouen adlı şehrinde karşılaştım. Bu şehrin özelliği her yerin mavi olması. Sadece evler değil yerler bile mavi.

Bu aşamadan sonra tüm apartmanları yeniden inşa etmek mümkün olmadığına göre en azından dış cephelerde kullanılacak renkler ve levhalar konusunda bir sınırlama gitirilebileceğini daha önceki sohbetlerimde birçok kere dile getirmiştim. Daha güzel bir Denizli için burada bu önerimi yineliyorum.

Hakkında Serdar Yağcı

Başlamanın en iyi yolu, konuşmayı kesip, yapmaya koyulmaktır.

2 yorum

  1. Sadece Denizli’de mi ? Bence tüm Türkiye aynı durumda. Hatta turistik sayfiye yerlerde bile estetikten yoksunuz. Plastik sandalyeler, markalı masalar, şemsiyeler, bardaklar bile promosyon malzemelerinden. Klima motorları, uydu anten çanakları. İfrit oluyorum.
    Ayhan Sicimoğlu’nun bir programında, sanırım Yunanistan’ın Simi adasındaydı. Oradaki bir dostu anlatıyordu : Buralarda tek bir çivi çakmak için bile belediyeden izin alıyoruz. Plastik masa sandalye yasak. Pet şişede su vermek yasak. Tabelaların boyu, binaların rengi bile standart. Bizim daha bu aşamalara gelebilmemiz için 40 fırın ekmek yememiz lazım.
    Bir tek Safranbolu’da bir nebze olsun bazı standartlar vardı. O da unesco koruması altında olduğu için olabilir mi ?

    • Haklısın Burakcım, Ayhan Sicimoğlu’nun o programını ben de seyrettim. Bu konu babadan oğula geçen bir kültür meselesi. Öyle tek nesilde olacak bir iş değil.
      Katkın için teşekkürler…

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Required fields are marked *

*

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Scroll To Top