HAYALİMDEKİ DENİZLİ
Yakın zamanda Denizli’de “Kentin Hayalleri” konulu bir etkinlik düzenlendi. Yekta Kopan’ın moderatörü olduğu programda, Şehir Bölge Plancısı Faruk Göksu, Mimar Nevzat Sayın ve Mimar İbrahim Şenel, Denizli kentiyle ilgili tespitlerinden, sorunlardan ve çözüm önerilerinden bahsettiler, az da olsa hayaller kurdular. Çok fazla sayıda katılımcı ile gerçekleşen etkinlik süresince konuşmacıları dinlerken kimi zaman kendi tespitlerimle ters düşen fikirlerle de karşılaştım, tamamen aynı fikirde olduklarım ve heyecanlandıklarımla da.
Kentin sosyoekonomik, kültürel ve turizm yönünden daha güçlü ve başarılı olması adına en büyük güç ve iradenin yerel veya ulusal yönetimlerde olduğu konusunda hemfikirdi herkes. Fakat panele yerel yönetimden kimsenin katılmamış olması, her ne kadar davet edilip edilmediklerini bilmiyor olsam da, çok önemli bir hata veya eksiklikti. Hayallerin gerçeğe dönüşmesi adına asıl karar vericilerin olmaması, hayallerin hayal olmaktan öteye geçemeyeceği kaygısını fazlasıyla hissettirdi şahsıma.
Şehirle ilgili çok uzun yıllardır hayal ettiğim, son dönemlerde de konuyla ilgili bazı haberler gündeme geldiği için de fazlasıyla üzerinde düşünüp taşındığım bir hayalimin gerçeğe dönüşmesi düşüncesi daha da etkin olmaya başladı zihnimde.
Kentin tam ortasındaki askeri bölgenin şehir dışına çıkarılması ve bu büyük alanın tamamen kamusal ve yarı kamusal alanlara çevrilmesi hayaliydi bu.
Askeri alanın şehir dışına taşınacağı haberleri gündeme gelmişti birkaç kez. Hatta bu büyük alanın ülkenin bilinen inşaat firmalarından birine tahsis edildiği dedikoduları da sık dile getiriliyordu çevremizde. Buna inanmak istemediğimi belirtip, hayalimi biraz daha detaylı anlatmam gerekirse; şehrin bu kadar içinde ve hatta yeni yerleşim bölgelerinin gelişmesiyle tam da ortasında bulunan bu büyük alanın kamusal alana çevrilmesi fikri ve hayali çok heyecan verici bir durum.
Avrupa ve Amerika’daki şehirlerde kentin tam ortasında bulunan devasa park ve bahçelerin şehrin yaşam kalitesini artırdığını, sosyal hayatın canlanması ve şehir psikolojisine olumlu etkisi açısından büyük katkı sağladığını net bir şekilde söyleyebilirim.
New York’taki Central Park bunun en güzel örneklerinden… Bir ucundan diğer ucu görünmeyen, kentin ciğeri, koskoca gökdelenlerin arasında yemyeşil, bambaşka bir dünya. Şehrin göbeğinde 3700 dönüm arazi üzerine konumlanmış, yaklaşık 500 futbol sahasından da büyük, en geniş yapay park. Belki de metrekare olarak dünyanın en değerli arazisinde böylesine devasa bir parkın var olması New York’un rüyaları süsleyen bir şehir olmasının önemli etkenlerinden. İnsan eliyle yapılmış olması da enteresan.
Kapladığı alanı daha net anlayabilmemiz adına aşağıdaki görsellere bakabilecek olursak İstanbul’un tarihi yarımadasının büyük bir bölümünü kapsıyor Central Park. Kırmızı içine alınmış görsellerdeki iki alan da 3500 dönüm civarı.
New York’a kattığı değeri de görsellerden çok daha iyi anlayabiliyoruz.
Bir diğer örnek de Amsterdam’daki Vondel Park. Şehrin ortasında bulunan, içinden geçilerek ünlü Leidseplein meydanına ulaşılan Amsterdam’ın en huzur veren yerlerinden. Sabah akşam işlerine ve evlerine gitmek üzere birçok insanın bisikletleriyle içinden geçtiği, göllerin çevresinde insanların piknik yaptığı, harika bir park için büyük bir alana sahip olmaya gerek olmadığının en güzel kanıtı. Aynı zamanda Leidseplein Meydanı’nı Amsterdam’ın en prestijli yerlerinden biri haline getiren park da diyebiliriz.
Bu iki park sayesinde eminim ki insanlar daha mutlu, daha keyifli yaşadıkları şehirlerde. Belki de birçok turistin bu şehirleri ziyaret ve beğenme sebeplerinden biri de bu parklar.
Kentleşmenin son derece çarpık olduğu, şehirleşme adına kendimi çok mutsuz hissettiğim Denizli’nin gerçekten çok ihtiyacı var bu radikal karar ve değişime. Askeri bölge olmasından ötürü yeşil kalabilmeyi başarabilmiş, konumu nedeniyle şehrin her noktasına faydası dokunacak bu hayalimin gerçek olmasını çok istiyorum.
Kapladığı alan itibariyle Yenişehir, Servergazi, Mehmetçik, Kuşpınar gibi bir çok bölgeden giriş ve çıkışları olabilecek, belki bu sayede evimden işime bisikletle ve hatta yürüyerek keyifle gidebileceğim, içerisinde göletler bulunduran ve hatta bu göletlerde su sporlarının yapıldığı, açık hava konserlerine, belki de ülkenin önemli müzik festivallerine ev sahipliği yapacak açık alanları olan çok keyifli bir hayal.
Şehrin önemli eksiği kent müzesini de içinde barındırabilecek, büyük şehir kütüphanesiyle öğrencilerden geçilmeyen, geçiş mekanı değil sosyalleşme mekanı olan bir çok meydandan oluşan, açık ve kapalı çocuk parkları bulunan, spor alanlarıyla dolu, sabah akşam piknik yapılabilecek, akşam evime dönerken barlar sokağından geçerken yorgunluk birası mı içsem, yoksa arkadaşları çağırıp iki kadeh bir şeyler mi içsek diye düşündürten barlar sokağı, meyhaneler sokağı olan mest edici bir hayal bu.
Ressamlar, sanatçılar sokağı olan, sokak müzisyenleri ile dolu, yeşili ve huzuru bol, araç gürültüsü az, insan cıvıltısı kıvamında, bisiklet zili sesi bol, çocuk sesi çok, harika bir hayal bu gerçekten.
Üstelik tek bir ağaca dokunmadan…