Evden çıktıktan sonra “Acaba ocağı kapatmış mıydım?” veya “Kapıyı kilitlemiş miydim?” tarzında soruları kendimize yönelttiğimiz olmuştur. Eve dönüp kontrol ettiğimizde ise genelde yapıp yapmadığımızdan emin olamadığımız hareketi doğru şekilde yapmış olduğumuzu görürüz. Bu davranışın nedenleri ve arkasındaki mekanizma ne olabilir?
Ocağı kapatma hareketi bir anıdır. Kendimize “ocağı kapattım mı?” diye sorduğumuzda, belleğimizden, kayıtlı anılar arasından o günkü ocağı kapatma anını gözümüzün önüne getirmesini isteriz. Beynimiz “Ocağı kapatma” kodlu anıyı bulunduğu katalog içerisinde tarar. Ancak o kadar çok sonuçla karşılaşır ki hangisini getireceğini bilemez. Çünkü dün, önceki gün, ondan önceki gün de aynı şekilde, aynı saatlerde, aynı hareketi yapmışızdır. Belleğimizin bu başarısızlığı bizde güvensizlik ve endişe duygusu yaratır. Bu durumdan kurtulmanın yolu, kayıtlı anılar arasından hangisini getireceği konusunda belleğimize yardımcı olmaktır.
Belleğimizi bilgisayar sistemlerindeki bir veri tabanına, anılarımızı da kayıt satırlarına benzetebiliriz. Bilgisayarlarda veri tabanındaki bir kayda kolayca ulaşmak için her bir kayda sadece o kayda özel olan biricik bir anahtar atarız. Bizim “Ocağı kapatma” adlı anımıza bir anahtar atarsak böylece onu belleğimizden çağırırken o anahtarla çağırır ve belleğimiz de bize birçok yerine sadece bir anıyla geri döner. Bunu yapmak için ocağı kapatma anısını başka bir olayla ilişkilendirmemiz gerekmektedir. Örneğin, ocağı kapatırken parmağınızı şıklattığınızı düşünelim. Sonra evden çıktığınızda ocak konusu aklınıza geldiğinde belleğinizden “parmak şıklattığınız ocak kapatma” anısını istemiş olacaksınız. Bellekteki onlarca benzer anıdan parmak şıklatılan ocak kapatma anısı biricik olduğu için sorunsuzca gözünüzün önüne gelecektir. Ancak her gün ocak kapatırken aynı anahtarı kullanırsanız bellek yine doğru anıyı bulamayacaktır. Bu durumda anahtarı değiştirmemiz gerekmektedir. Ancak bu sefer de her tekrarladığımız davranış için işi gücü bırakıp yeni anahtar bulmamız gerekecektir ki bu çözümün astarı yüzünden pahalıya çıkıyor dediğinizi duyar gibiyim. Malesef bu durumun başka pratik bir çözümü de yoktur.
Son yüz yıldır insanların yaşam biçimi özünden uzaklaşmıştır. Özellikle sanayi devrimiyle beraber çalışan insan her gün aynı hareketleri tekrarlayan birer robot haline dönüşmüştür. Sabah kalk, hazırlan, evden çık, arabaya bin, işe git, öğlen yemek ye, akşam işten çık, arabaya bin, eve gel, yemek ye, zıbar. Ben bizleri doğal ortamından koparılmış akvaryum balıklarına benzetiyorum. Bir akvaryum balığı yaklaşık 26 derecede huzurlu bir şekilde yaşar, çünkü atalarının serbestçe dolaştığı gölün sıcaklığı 26 derecedir ve metabolizması o sıcaklığa uygundur. Eğer akvaryum sıcaklığını 22 dereceye düşürürseniz balıkların ilk önce stres seviyesi artar, eğer önlem alınmazsa güçsüz olanlardan başlayarak teker teker hastalanırlar. Bazıları kendisini akvaryumun dışına atabilir ve sonucunda ölürler. Şu anki yaşam biçimimiz yüzbinlerce yıldır atalarımızdan bize kalan genlerin alışık olmadığı bir yaşam biçimidir. Daha fazla tüketmek için daha fazla kazanma hırsı ve tükettiklerimizi birer madalyon gibi göğsümüzde taşımaktan bahsediyorum. Bu yaşam biçiminde ısrarla devam ettikçe fiziksel ve ruhsal sorunlarla karşılaşmamız doğaldır ve bu ruhsal sorunlar yaşamımızı engelleyecek seviyeye ulaşırsa bir psikiyatriste gideriz. Psikiyatristler pratik çözüm olarak bize muhtemelen bir antidepresan önerecektir. Antidepresanlar insanın kendi doğasının dışındaki yaşam biçimlerine tahammül edebilmesi için geliştirilmiş ilaçlardır. Aslında psikiyatristler de içinde yaşadığımız çağdaki insanoğlunun zavallılığının ve çaresizliğinin farkındadır ama ne desinler ki “hepimizin durumu ümitsiz” mi desinler? “yanlış olan sen değil bütün dünya” mı desinler? Diyemezler.
Bu yazıyı okumadan az önce apartman görevlimizi aradım. Çayın altını kapattığımızdan emin olamadığımız için doğal gazımızı vanadan kapatmasını rica ettim. 🙂
Temiz çözüm. Ben olsam daha obsesif davranıp Botaş’ı arayıp Azerbeycan hattını kapatmasını isterdim. :))