A, B’yi telefonla arar. B, A’yı tanımamaktadır. B telefonu açtığında karşıdaki ses “Kimsin?” der. B birden irkilir, kimsin diye soran kimdir ve neden aramıştır? Şimdi “Sen kimsin?” diye sorsa acaba karşıdaki adam tanıdık birisidir de pot mu kırarım ya da şimdilik idare edeyim de konuşmanın ileriki aşamalarında öğrenirim diye düşünür. Aslında başımıza ne gelirse bu ülkede idare edivermekten gelmektedir. Adam karısını döver komşuları idare eder, birisi yola çöp atar diğerleri idare eder. Bu kaçıncı telefondur hayatında B’yi bu şekilde arayan. Sokakta yürürken tanımadığınız birisinin birden yakasına yapışıp, kolundan çekiştirip “Sen kimsin, kimsin sen alooo, söyle bana” der miyiz? Telefonda demenin de bir farkı yoktur. B’nin canına tak etmiştir ama yine de adını ve soyadını söyler.
A hemen konuşmaya başlar. B o sırada sesten çıkarabilir miyin acaba kim olduğunu diye düşünmektedir. Sonra A birden kritik bir soru sorar. B artık tanımadığına emin olduğu kişinin bu sorusuna yanıt vermeden önce dayanamayıp “Siz kimsiniz?” der. A sinirlenir çünkü ne hakla birisi ona kim olduğunu sorabilir? Bu davranışı bir tehdit olarak algılar. Ancak konuşmanın devamlılığı için kendini deşifre etmek zorundadır. Hoş, kendisi bir CIA ajanı da değildir. Sıradan bir vatandaştır. Herkesin ağzında sakız olmuş ismi birden nedense değere binmiştir. A, “Mehmet” diye isteksiz ve kısık bir sesle cevap verir. B şöyle bir durur. Hangi Mehmet? diye düşünür. Türkiye’de 76 milyon insan yaşasa, bunun 38 milyonu erkek olsa zaten 19 milyonunun adı da Mehmet’tir. A, bilgi vererek aslında vermemenin hazzını yaşarken, B durumu uzatıp uzatmama arasında takılı kalır ama yine de “Mehmet Ne?” diye soramadan edemez. A bu duruma iyiden iyiye içerler, artık aralarında gizli bir savaş başlamıştır. A’nın çocukluk yıllarından sonra gelişmeyi durdurmuş primitif beyni karşı taarruza geçmek amacıyla sorar. “Sen kimsin peki?” Bu karşı soru iki ilkokul talebesinden birisinin diğerine “Eşek” diye küfrettikten sonra diğerinin “Sensin Eşek” diye cevap vermesinden daha yaratıcı değildir. B şaşırır ve “Ben adımı söylemiştim zaten, siz kimsiniz?” der. A hatırlar, doğru ya B adını söylemiştir. İçinde bulunduğu durumdan kurtulamamış olmanın verdiği çocuksu bir hınç ve inatla sanki B’nin ilk sorduğu soruyu unutmuş veya unutturmak ister bir edayla yine “Mehmet” diye tekrarlar.
A’daki çare bulunmaz özgüven eksikliğinin neden olduğu bu tarzdaki diyaloglar güzel ülkemizin insanları arasında sıkça rastlanır.